COVID-19 Pandemisinin Türkiye’deki Uluslararası ve Geçici Koruma Altındaki Çocuklar Üzerinde Etkileri

YIlı: 2021

|

Rapor Dili: Türkçe - İngilizce

Özet

Bu araştırma ile COVID-19 pandemisinin uluslararası koruma (UK) ve geçici koruma (GK) altındaki aileler ve çocuklar üzerindeki etkisinin incelenerek sığınmacı çocukların karşılaştıkları zorlukların tespit edilmesi; pandeminin ortaya çıkışı sonrasında sığınmacı çocukların durumlarını ve gereksinimlerini temel alan politikalar geliştirilmesi; çözüm önerilerinin sunulması ve etkilerinin henüz daha ne kadar devam edeceği tam olarak öngörülemeyen pandeminin uzun vadedeki etkilerini azaltmak ya da dönüştürmek yönünde katkı sunulması amaçlanmıştır.

Giriş

İlk olarak 2019 yılının Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde görülen SARS-CoV-2 virüsü, kısa zamanda tüm dünyaya yayılmış ve 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “pandemi” olarak ilan edilmiştir. COVID-19 pandemisi, bireylerin ve toplumun doğrudan sağlığına etkisinin yanı sıra, psikolojik, sosyal ve ekonomik etkileriyle tüm dünyayı kısa süre içerisinde etkisi altına almış ve hala etkisini sürdürmeye devam etmektedir.

Sağlık Bakanlığı tarafından 11 Mart 2020’de Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü açıklanmış ve Türkiye’de görülen ilk vakayla birlikte birtakım önleyici kısıtlamalar getirilmiştir. Pandemi kapsamında 15 Mart 2020 tarihinde alınan tedbirler ve getirilen kısıtlamaların sosyoekonomik etkilerinden en çok etkilenen gruplardan biri de hiç kuşkusuz savaş, çatışma ve insani krizlerden dolayı hala zor koşullar altında yaşamlarını devam ettiren ve savaş sonrası çeşitli güçlüklerle baş etmek durumunda kalan sığınmacılar olmuştur.

COVID-19 pandemisinin hızlı bir şekilde yayılmasıyla birlikte hassas durumdaki sığınmacı çocukların ihtiyaçları daha akut hale gelmiştir. Bu ihtiyaçlara yanıt vermek ve gereksinimlere yönelik çözüm politikaları geliştirmek, çocukların hem bugünkü iyi olma hallerini korumak hem de gelecekteki potansiyellerini gerçekleştirmelerini sağlamak açısından kilit önem taşımaktadır. Dünyada en çok sayıda sığınmacıyı kabul etmiş olan Türkiye’de bulunan Suriyeli çocukların kayıp bir neslin bireyi olması tehlikesi ile karşı karşıya kalmaması; sığınmacı çocukların sosyal, ekonomik, eğitim ve sağlık imkanlarından eşit bir şekilde faydalanabilmesi hem ulusal hem de uluslararası platformlarda önem arz etmektedir.

COVID-19 pandemisi ile birlikte sağlık kurumlarının çalışma düzenlerinin değişmesi, sağlık hizmetlerine erişim anlamında zorluklara neden olmuştur. Hastanelerin doluluk oranlarının arttığı ve randevu alımlarının zorlaştığı, pandemi öncesinde başlayan ve süregelen tedavilerin tamamlanamadığı, fizik tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin kesintiye uğradığı, ameliyat olmayı bekleyenlerin ameliyat tarihlerinin belirsiz bir süreye ertelendiği, ailelerin hastaneye gitmede çekince yaşadıkları ve çocukların aşılama dönemlerinin ertelendiği ya da geçtiği görülmektedir. Bunların yanı sıra iş kayıplarının yaşanması sebebiyle aileler kira ve fatura giderlerinin ödemelerinde ciddi anlamda zorluk çekmektedir. SARS-CoV-2 virüs bulaşının önlenmesinde en önemli yöntem olan hijyen kurallarına uymak, hijyen malzemelerine yeterli erişim sağlanamaması sebebiyle mümkün olmamakta; maske/dezenfektan temini sağlanamamaktadır.

COVID-19 pandemisinin ardından alınan önlemler dahilinde eğitime uzaktan devam edilmesi ve ardından 0-20 yaş aralığındaki çocuk ve gençlere getirilen kısıtlamalar sonucunda çocukların akran iletişimleri aile içi ilişkilerine doğrudan yansımıştır. Birçok çocuk ve genç, uzaktan eğitime erişim sağlayamamıştır. Okuldan uzak kalmalarıyla birlikte aile içinde şiddete maruz kalma, şiddete tanıklık etme, çocuk işçilik ve erken evliliğe zorlanma gibi risk faktörleriyle karşı karşıya kalmışlardır. Otizm, down sendromu gibi gelişimsel rahatsızlıklara sahip olan özel ihtiyaç sahibi sığınmacı çocuklar yapılandırılmış eğitime ve sağlık hizmetlerine ulaşmakta zorlanmıştır. Kronik rahatsızlığa sahip sığınmacı çocukların sağlık hizmetlerine erişimde yaşadığı sıkıntılar, COVID-19 pandemisi karşısında onları daha kırılgan hale getirmiştir. Bunun yanı sıra pandemi tedbirleri kapsamında alınan kısıtlamaların yansımalarının neden olduğu sağlık, eğitim, hukuk, sosyal yardım ve psikolojik destek konularına dair mekanizmalara erişimde yaşanan zorluklar, sığınmacı çocukların süreç içinde karşılaştıkları engellerin kronikleşmesi ve kalıcılaşması riskini arttırmıştır.

Alınan tedbirler ile birlikte virüsün öğrenciler arasında yayılmasını tetikleyeceği gerekçesiyle örgün eğitime öncelikle belirli bir süre ara verilmiş; ancak vaka sayılarındaki artış nedeniyle sonrasında örgün eğitimin yüz yüze olarak ara verilmesine ve uzaktan (çevrimiçi) eğitime geçilmesine karar verilmiştir. Tüm eğitim kurumlarında 16 Mart 2020 tarihinden itibaren öncelikle üç haftalık ara verilmiş, ilk ve orta dereceli okullarda eğitime ikinci haftadan itibaren uzaktan eğitimle devam edilmiştir. Yükseköğretim kurumları da eğitimlerine uzaktan eğitimle devam etmiştir. Uzaktan eğitim modeli Türkiye’de Millî Eğitim Bakanlığı’nca (MEB) kabul edilmesine rağmen eğitim, genel olarak yüz yüze eğitime dayanmaktadır. İlk ve orta öğretimin bağlı olduğu MEB bünyesinde Eğitim Bilişim Ağı (EBA) uzaktan eğitim sistemi mevcuttur. COVID-19 pandemisi ile birlikte Bakanlık tarafından hızlı bir şekilde uzaktan eğitim sistemi devreye sokulmuştur. Eğitime bir hafta tamamen ara verilmesinden sonra uzaktan eğitime başlanmış ve bahar dönemi boyunca uzaktan eğitim sistemi uygulanmıştır. COVID-19 pandemisine bağlı karantina süreci ve sosyal mesafenin korunması gerekliliği, her alanı olduğu gibi eğitim alanını da etkilemiş ve uzaktan eğitim araçlarının kullanımını mecburi hale getirmiştir. Eğitim alanında zorunlu dijitalleşme ile beraber kullanılmaya başlanan cihazlar ve dijital araçlar bu süreçte birer eğitim aracına dönüşmüştür. Dijital platformlar, öğrenciler için eğitimin ve etkileşimin sağlandığı ortamlar haline gelmiştir. Bu açıdan bakıldığında ilerleyen süreçlerde pandemi sona erse ya da uzun vadede devam etse de uzaktan eğitim araçlarının ve dijital platformların kullanımının kalıcı olacağı öngörülebilir.

Göç yolculuğu, yeni bir kültür ve bu kültürün yaşam pratiklerine uyum süreci, sığınmacı çocukların bedensel ve ruhsal sağlıkları ve psikososyal iyilik halleri üzerinde oldukça önemlidir. Uyum sürecindeki dönemsel zorlukların ve gelişimsel krizlerin etkileri, pandemi gibi hayati tehditlerle sığınmacı çocuklar üzerinde daha yıkıcı hale gelebilmektedir. Göç, doğal afetler, pandemi gibi krizlerin ardından çocuklar, önemli ölçüde etkilenen grupların başında gelmesine rağmen, bu etki sıklıkla göz ardı edilmektedir. COVID-19 pandemisinin doğrudan etkilerinin, çocuklar üzerinde yetişkinlerde yarattığı sağlık tahribatı yaratmayacağına yönelik ilk bulguların aksine, çocuk hasta sayıları endişe verici oranda artmaktadır. Pandeminin, çocukların ruhsal ve gelişimsel iyi oluşları üzerindeki olumsuz etkisi de giderek büyümektedir. COVID-19 pandemisi için alınan önlemler ve sosyoekonomik uygulamalardan kaynaklanan dolaylı etkiler, çocukların esenliklerini oldukça olumsuz etkilemiştir. Ev sahibi toplumun çocukları üzerinde de pandeminin etkileri ciddi boyutlara varırken hassas grupların başında gelen yerinden edilen çocuklar üzerindeki etkisi tartışmasız daha fazla ve olumsuz olmuştur.

SGDD-ASAM ve SGDD Göç Akademisi, uzmanlık alanı gereği pek çok sığınmacı ve göçmenin hayatına yakından dokunmaktadır. Suriye’deki savaşın 10. yılında ve COVID-19 pandemisinin ilk yılında tüm ofislerimizde, tüm çalışma arkadaşlarımızla birlikte hizmet sunmaya devam ettik. Bu araştırmayı, özellikle kırılgan gruplardan olan sığınmacı ve göçmen çocukları bekleyen önemli risk faktörlerinin belirginleşmesine ve pandemi sürecinde ve sonrasında alınacak tedbirler ve çözüm planlamalarına ışık tutmasını umarak sizlere sunuyoruz.

Raporu talep edin!

Rapor Türkçe ve İngilizce dillerinde gönderilmektedir.

Paylaş